Abstract
Endüstri Devrimi sonucu giderek makineleşen ve doğa ile özlerinden ayrı düştüklerine inanan insanlar, her şeyin daha basit olduğu bir dünyaya sığınma eğiliminde olmuşlardır. Bu nedenle, XIX. yüzyıl Britanya’sında geçmişe özlem ve egzotik olana ilgi artmıştır. Aynı dönemde, ekonomik kaygılarla yozlaştığına inanılan toplumda, ahlaki değerlerin çocuklara aktarımı sırasında, dünyanın çeşitli yerlerinden toplanan ve egzotik olduğu düşünülen halk hikâyeleri ve peri masalları Viktorya Dönemi çocuk edebiyatında oldukça popüler olmuştur. Halk hikâyeleri ve peri masallarına gösterilen ilgide Giovanni Francesco Straparola, Charles Perrault, Jacob ve Wilhelm Grimm ile Hans Christian Andersen gibi Avrupalı folklor araştırmacıları ve çocuk hikâyeleri yazarlarının önemi yadsınamaz. Bu isimlere ek olarak, İskoç şair, yazar, halkbilimci ve eleştirmen Andrew Lang (1844-1912), 1899 ve 1910 yılları arasında yayımlanan ve renklerden esinlenerek adlandırdığı, dünyanın değişik yerlerinden derlediği on iki kitaptan oluşan halk hikâyeleri ve peri masalları koleksiyonuyla folklor ve antropoloji alanlarına önemli katkılar yaparak söz konusu yazarlarla benzer bir konuma gelir. Bir dönem Londra’da kurulan Folk-Lore (Halk Bilim) Derneği’nin Başkalığını da yürüten Andrew Lang, ilk kitabının gördüğü yoğun ilgi üzerine sürdürdüğü bu projeyle dünyanın en uzak köşelerindeki hikâyeleri derleyerek anavatanına getirip meraklı okuyucularının bilinmeyen yerler hakkında bilgi sahibi olmalarına katkıda bulunmuştur. Böylece, eleştirmenlerce, her gün toprakları genişleyen imparatorluğun halkbilimcisi olarak adlandırılan Lang’in koleksiyonu, sömürgecilik söylemlerini, sömürgeci ve sömürülen açısından incelemeye oldukça elverişlidir. Anavatanlarından koparılıp Lang’in koleksiyonunun bir parçası hâline gelen hikâyeler, Britanyalı çocukların evlerinden dışarı adım dahi atmadan, satın alma yoluyla, tüketimine sunulmuştur. Bu şekilde beyaz Anglo-Sakson Protestanların beğeneceği şekilde yeniden yazılan hikâyelerin orijinal kültürleri, yeniden yerleştirildikleri bağlama göre, ikincil kalmıştır. Sondan bir önce yazdığı The Olive Fairy Book’a (1907) Lang, hedef okur kitlesinin yaşlarını ve psikososyal gelişimlerini göz önüne alarak, üç tane Türk hikâyesini dâhil eder. Lang kitabın önsözünde Türk masallarını Macar araştırmacı Dr. Ignác Kúnos’un 1905 yılı tarihli Türkische Volksmärchen aus Stambul (İstanbul’dan Türk Masalları) adlı kitabından aldığını belirtir. Hikâyeleri olduğu gibi çevirmek yerine ise kendi okur kitlesine uygun biçimde uyarlar. Hikâyeler toplu olarak ele alındığında, Kúnos’un Türk kültürüne olabildiğince sadık kalmaya çalışırken Lang’in Britanyalı çocukların anlayamayacağını düşündüğü şeyleri İngiliz kültürüne uyarlayıp peri diyarını sömürgeleştirdiği görülür. Bu çalışmanın amacı, “Madschun” (“Macun”), “The Boy Who Found Fear at Last” (“Sonunda Korkuyu Bulan Çocuk”) ve “The Silent Princess” (“Suskun Prenses”) adlı hikâyelerde, Andrew Lang’in Türk hikâyelerini uyarlamalarında, bugüne kadar yapıldığı gibi yerleşik “doğuculuk” (Edward Said’in Oryantalizm adlı kitabındaki tutumuna koşut bir biçimde) söylemine uygun bir biçimde egzotik ve oryantal beklentileri karşılarken nasıl güncellediği, ayrıca özgün hikâyeleri dilsel (dolayısıyla biçimsel) ve içeriksel (izleksel) olarak nasıl dönüştürerek yeniden yazdığı üzerinde durmaktır.