Katılımcı tasarımın Lucien Kroll tarafından, özellikle de onun modern mimarlık eleştirisi ışığında ortaya konmuş bir felsefe olarak tanınması, kamusal alanın mimarlık alanı içinde yeniden tasarlanmasında önemli bir adımdır. Bu yaklaşım, Kroll'un kamusal alanlara yaptığı özel vurguyu öne çıkarmaktadır. Katılımcı tasarımın demokrasi için önemini kavramak, siyaset felsefesi, kamu yönetimi ve şehir planlama için olduğu kadar mimarlık için de hayati önem taşımaktadır. Dahası, mimarlıkta demokratik süreçlerin mekânsallaştırılmasını anlamak için özel bir öneme sahiptir. Mimarlık disiplini tipik olarak mekânlara odaklanır ve kamusal mekânların otomatik olarak kamusal alanlar yaratacağını varsayar. Ancak demokrasisi gelişmemiş ülkelerde bu varsayımın geçerliliği sorgulanabilir. Makale, katılımcı tasarımın demokratik süreçlerdeki faydasını kabul eden ve aynı zamanda kamusal mekânların kamusal alanı teşvik etmedeki sınırlılıklarıyla mücadele eden bir entelektüel çerçeveye dayanmaktadır. Kamusal alana ve katılımcı tasarımın mimarlık alanındaki demokratik süreçlere nasıl katkıda bulunabileceğine dair yeni bir teorik perspektif sunmayı amaçlamaktadır. Bunu yaparken makale, Lucien Kroll'un modern mimariye tepki olarak geliştirdiği katılımcı tasarım felsefesinin, kamusal alan odaklı bir yaklaşımla demokratik süreçleri mekânsallaştırma potansiyeline ışık tutuyor. Makale ayrıca, bu mimari felsefenin Arendt, Habermas, Negt ve Kluge gibi demokrasi teorisine odaklanan diğer teorisyenlerin çalışmalarıyla uyumluluğunu ortaya koyuyor. Mimarlık alanında, demokrasi ve kamusal alanlar arasındaki etkileşim üzerine daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Ayrıca, katılımcı tasarımın demokratik süreçlerdeki rolüne ilişkin daha derin bir kuramsal anlayışa da ihtiyaç vardır. Demokrasi ve kamusal alanın mimari kuramsal çerçevelere dâhil edilmesiyle, katılımcı tasarımın bu bağlamda oynadığı rol üzerine daha derinlemesine bir tartışma yürütülebilir. Makale, kamusal alan üzerinden mimarlık disiplini ve demokrasi kuramları arasındaki ilişkiyi irdelerken, kamusal alanın demokratikleştirilmesine yönelik süregelen eleştirilere de katkıda bulunuyor. Katılımcı tasarımın eşitlikçi bir demokrasiyi teşvik etme potansiyelini kabul eden makale, bu eleştirilerin üstesinden gelmek için mimarlık alanında alternatif bir teorik yaklaşım öneriyor.
The recognition of participatory design as a philosophy, particularly articulated by Lucien Kroll, especially in light of his critique of modern architecture, represents a significant step in the redesign of the public sphere within the field of architecture. This approach underscores Kroll's specific emphasis on public spaces. Understanding the importance of participatory design for democracy is crucial not only for political philosophy, public administration, and urban planning but also for architecture. Furthermore, it holds particular significance in comprehending the spatialization of democratic processes within architecture. The architectural discipline typically focuses on spaces and assumes that public spaces will automatically generate public spheres. However, the validity of this assumption may be questioned in underdeveloped democracies. This article is grounded in an intellectual framework that acknowledges the benefits of participatory design for democratic processes while also addressing the limitations of public spaces in promoting the public sphere. It aims to offer a new theoretical perspective on how the public sphere and participatory design can contribute to democratic processes within the field of architecture. In doing so, the article sheds light on the potential of Lucien Kroll's participatory design philosophy, developed in response to modern architecture, to spatialize democratic processes with a focus on the public sphere. Additionally, it demonstrates the compatibility of this architectural philosophy with the work of other theorists focused on democracy theory, such as Arendt, Habermas, Negt, and Kluge. Further research is needed in the field of architecture on the interaction between democracy and public spheres. Moreover, a deeper theoretical understanding of the role of participatory design in democratic processes is necessary. By integrating democracy and the public sphere into architectural theoretical frameworks, a more in-depth discussion can be pursued regarding the role of participatory design in this context. The article contributes to ongoing critiques of the democratization of the public sphere through its examination of the relationship between the discipline of architecture and theories of democracy. Recognizing the potential of participatory design to promote egalitarian democracy, the article proposes an alternative theoretical approach within the field of architecture to address these criticisms.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Katılım ve Yönetişim, Kentsel Tasarım, Mimari Tarih, Teori ve Eleştiri, Mimari Tasarım, Mimarlık (Diğer), Sosyal Tasarım, Tasarım Tarihi, Teorisi ve Eleştiri, Tasarım (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2024 |
Gönderilme Tarihi | 20 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 16 Mart 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 4 Sayı: 2 |