Uluslararası ilişkilerdeki neo-realist teorinin önerdiği
üzere, uluslararası politik sistem anarşik bir görünüm arz eder. Diğer bir
değişle, egemen eşitler arasında üst bir otorite olmadığı için, devletler genel
olarak kendi kendine yetme motivasyonu ile hareket ederek, kendi çıkarlarını
maksimize etmeye çalışırlar. 21. yüzyılda insan haklarına verilen önemin
artmasıyla beraber, uluslararası sistemde Westfalyan anlayış yerini, devletlerin
insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda birbirlerinin içişlerine müdahale
ettiği bir anlayışa bırakmıştır. Bu müdahalenin en uç uygulaması ise insani
müdahaledir. Ancak, Soğuk Savaş sonrası insani müdahale uygulamaları
incelendiğinde, devletlerin savaşa girmeleri için yalnızca özgecil
motivasyonların tek başına yeterli olmadığı, bununla beraber kendi çıkarlarını
önceleyebildikleri, dolayısıyla neo-realist teorinin hala geçerliliğini
koruduğu görülür.
As the
Neo-realist theory in international relations suggests, international political
system presents an anarchic environment. In other words, since there is no
formally recognized supreme authority among equally sovereign units, states
generally act in “self-help” to maximize their national interests. However, due
to ever-increasing importance of human rights issues in the 21st
century, the Westphalian understanding of state sovereignty in international
affairs has gradually eroded and turned into a new one in which states
intervene in each other’s domestic jurisdictions especially regarding human
rights issues. The extremist practice of this intervention is humanitarian
interventions. However, when the practice of humanitarian intervention after
the Cold War is examined, it is seen that not only altruistic motives were
effective for states, but they also aimed at maximizing their self-interest and
that the main concept of the neo-realist theory is still valid.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 8 Eylül 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 19 Sayı: 2 |