Ehl-i hadis ile ehl-i re’y arasında sünnete yaklaşım ve hadislerin kabulü gibi konularda metot farklılığından kaynaklanan ihtilaflar uzun asırlar boyunca devam etmiştir. Fukahâ olarak bilinen ehl-i re’yin fıkıhla olan yoğun iştigali ve hadisçilerden farklı olarak rivayetlerin kabulünde ortaya koydukları diğer kriterler sebebiyle, ehl-i hadis onları gerek metin gerekse sened açısından hadis bilgilerinin yetersiz olmasıyla itham etmiştir. Öyle ki, ricâl ve tabakât türü eserlerde bir râvinin sadece ehl-i re’yden olması sebebiyle cerh edildiği bile görülebilmektedir.
Ehl-i re’yin rivayetlerinin tartışma konusu yapılması, sonraki asırlarda da devam etmiş hatta VIII. yüzyılda yaşamış olan İbn Receb el-Hanbelî’nin (ö. 795/1393) Şerhu İleli’-t-Tirmizî adlı eserinde bile konuyla alakalı müstakil bir başlık yer almıştır. İbn Receb, fukahâ’nın hadisleri ezberlemediği, senedleri karıştırdığı, metinleri mâna ile rivayet ettiği gibi birçok iddiada bulunmaktadır. Onun sözleri, fukahânın neredeyse hiç hadis bilmeyen kimseler oldukları anlamını çağrıştırmaktadır.
Fıkıh ve re’y denilince ilk akla gelen yer Irak, daha özelde ise Kûfe şehridir. Abdullah b. Mesʻûd’un (ö. 32/652-53) şehre gelmesiyle başlayan ilmî faaliyet neticesinde burada birçok önemli isim yetişmiş ve bölgede aynı faaliyeti devam ettirmişlerdir. Bu nedenle bu çalışmada, başta İbn Mes’ûd’un öne çıkan talebelerinden başlanarak, İbn Receb’in ismini zikrederek eleştirdiği isimlere kadar ilk dönem Kûfe fakihlerinin hadis ilmi açışından hangi konumda bulunduklarının aydınlatılması hedeflenmektedir.
Disagreements between the ahl al-ḥadīth and the ahl al-ra'y, arising from differences in method on issues such as approach to the Sunnah and acceptance of ḥadīths, have continued for many centuries. Due to the intense involvement of the scholars of ra'y, known as fuqahā’, with fiqh and the other criteria they put forward for the acceptance of narrations, unlike the ḥadīth scholars, the scholars of ḥadīth accused them of having insufficient knowledge of ḥadīth in terms of both the text and the narration. So much so that it can even be seen that in works such as rijāl and ṭabaqāt, a narrator is rejected just because he is a member of the ahl al-ra'y.
The discussion of the narrations of the ahl al-ra'y continued in the following centuries, and even Ibn Rajab al-Ḥanbalī (d. 795/1393), who lived in the eighth century, included a separate title on the subject in his work Sharḥ ʻIlal al-Tirmidhī. Ibn Rajab makes many claims, such as that the fuqahā’ did not memorize the ḥadīths, mixed up the sanad, and narrated the texts with the meaning. His words imply that the fuqahā’ were people who knew almost no ḥadīth.
The first place that comes to mind when it comes to fiqh and ra'y is Iraq, more specifically the city of Kūfah. As a result of the scholarly activity that started with the arrival of ʿAbdallāh b. Masʿūd (d. 32/652-53) in the city, many important people grew up and continued the same activity in the region. For this reason, this study aims to shed light on the position of the early jurists of Kūfah in terms of the science of ḥadīth, starting from the prominent disciples of Ibn Mas'ūd to the names that Ibn Rajab criticized by mentioning their names.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 15 Temmuz 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Temmuz 2024 |
Gönderilme Tarihi | 6 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 23 Nisan 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 13 Sayı: 26 |