Prof. Dr. Hüseyin Dalgar, 1978 yılında Burdur’un Bucak ilçesinde doğdu. 2000 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi İşletme Bölümünü birincilikle bitirdi. 2002’de aynı üniversitede yüksek lisansını, 2006’da doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör unvanlarını aldı.
2003 yılında Bucak Hikmet Tolunay MYO’da öğretim görevlisi olarak başladığı kariyerinde, bölüm başkanlığı, müdürlük ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde çeşitli idari görevlerde bulundu. 2017-2023 yılları arasında üniversitenin rektör yardımcılığı görevini üstlenerek önemli projelere liderlik etti.
2023’te Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğüne atanmıştır. Prof. Dr. Dalgar, akademik kariyerinde 40’a yakın makale ve bildiri ile 3 kitap çalışması yapmıştır.
Lisans ve Lisansüstü öğrenimini Uludağ Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. 1996-2005 yılları arasında Uludağ Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. 2005 yılında Kocaeli Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü'ne Yardımcı Doçent olarak atandı. 2008 yılında “Sosyal Politika” Bilim dalında Doçent unvanı aldı. 2011 yılında Uludağ Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü'nde Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Anabilim dalına Doçent, 2014 yılında da Profesör olarak atanmıştır.
Aşkın Keser'in “Çalışma Psikolojisi”, “Örgütsel Davranış”, “Çalışma Yaşamında Motivasyon” ve “Çalışma Yaşamında Kariyer” isimli kitapları bulunmaktadır. Akademik ilgi alanları; “Çalışma Yaşamında Motivasyon”, “İş-Yaşam Tatmini”, “Stres ve Tükenmişlik”, “Çaba-Ödül Dengesizliği” ve “Orta Yaş ve Üstü İşsizlerin İş Arama Davranışları”, “Uzaktan Çalışma’da Stres Faktörleri”.
Temmuz 2015- Eylül 2015 tarihleri arasında Yeni Zelanda'da Otago Üniversitesi'nde İşletme Bölünü’nde, Eylül 2018-Mart 2019 tarihleri arasında Almanya’da Giessen Justus Liebig Üniversitesi Psikoloji Fakültesi, Çalışma ve Örgüt Psikolojisi Bölümü'nde misafir öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Halen Uludağ Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nde Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünde Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Ana Bilim Dalında Profesör olarak görev yapmaktadır.
1990’da Konya Selçuklu Lisesi’ni bitirerek Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi Yüksekokulu’na girdi. 1994’te buradan mezun oldu. Aynı yıl yine Hacettepe Üniversitesi Sağlık Kurumları Yönetimi Anabilim Dalında yüksek lisansa başladı. 1997’de “Zaman Yönetimi ve Hastane Üst Düzey Yöneticileri Üzerinde Bir Uygulama” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Temmuz 1998- ve Kasım 1999 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Dairesi Personel ve Eğitim Şubesi’nde sağlık yönetimi subayı olarak askerlik görevini tamamladı. Aralık 1999’da Fırat Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak göreve başladı. 2000 yılı Bahar döneminde Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sağlık Kurumları Yönetimi Anabilim Dalında doktora eğitimine başladı. 2003 Aralık ayında “Toplumsal Kültürün Hastanelerin Kurum Kültürüne Etkisi: Fırat Tıp Merkezi Örneği” adlı teziyle bilim doktoru unvanını aldı. 2009 yılında ise Yönetim ve Organizasyon doçenti oldu. 2014 yılında profesörlüğe atandı.
1999-2009 yılları arasında Fırat Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi ve öğretim üyesi çalıştı, Yüksekokul Müdür Yardımcılığı ve Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Program Başkanlığı görevlerini yürüttü. Yine 2015 Mayıs – 2020 Aralık tarihleri arasında Süleyman Demirel Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı görevini yürüttü. 2009 yılından bu yana Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sağlık Yönetimi’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve bölüm başkanlığı görevini yürütmektedir. 2014-2015 yılları arasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Isparta İli akademik danışmanlığını yürütmüş ve halen Sağlık İdarecileri Derneği, Avrupa Birliği Sağlık Araştırmaları Merkezi (ABSAM), Uluslararası Stratejik Sağlık Araştırmaları Merkezi (USSAM) üyesidir. Aynı zamanda 2017’den bu yana Türkiye Sağlık Politikaları Enstitüsü Bilim Kurulu üyesidir.
Son zamanlarda nitel araştırma yöntemleri, eleştirel yönetim, sağlık sosyolojisi ve akademik organizasyonların yapısı ve işleyişi konuları üzerinde çalışmaktadır.
İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Malatya'da tamamlayan Prof. Dr. Oğuzhan Zengin Lisans ve bütünleşik doktora derecelerini 2009 ve 2015 yıllarında Hacettepe Üniversitesinden sosyal hizmet alanında aldı. Sosyal hizmet uzmanı ve yönetici olarak engellilik, yoksulluk ve sağlık alanlarında çalıştı. Akademik personel olarak ise Hacettepe Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi ve Karabük Üniversitesinde görev yaptı. Kariyeri süresince başta Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve Fransa olmak üzere birçok ülkeye akademik ve mesleki ziyaretler gerçekleştirdi. 2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, Hükümet Programı kapsamında hayata geçirdiği Aile Sosyal Destek Programının (ASDEP) pilot uygulamasında görev yapan Zengin, programın başarılı bir şekilde icra edilmesinde rol aldı.
Doktora sonrası çalışmalarını Kanada'da bulunan Calgary Üniversitesinde gerçekleştiren Oğuzhan Zengin, 2018 yılında doçent unvanını aldı. 2024 yılında 37 yaşında profesör unvanını alan Zengin, Türkiye'de sosyal hizmet alanında bu unvanı alan en genç kişi oldu. Zengin'in sağlığın psikososyal boyutu, sosyal hizmet eğitimi, klinik sosyal hizmet uygulamaları ve göç üzerine 12'si ISI ve SCOPUS indekslerinde taranan 31 makalesi, 11 kitap bölümü ve bir de kitabı bulunmaktadır. Yurtiçi ve yurtdışında birçok bildiri sunan Zengin'in eserlerine yapılan atıf sayısı 476 olup h endeksi 11'dir.
Pek çok kitap ve dergi editörlüğü bulunan Prof. Dr. Oğuzhan Zengin sosyal hizmet alanında bir dizi konferans ve sempozyum düzenlemiş ve başkanlık yapmıştır. 2020-2023 yılları arasında Karabük Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölüm başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Oğuzhan Zengin çok sayıda sivil toplum örgütünün kuruculuğunu ve yöneticiliğini yapmıştır. Evli ve iki çocuk babası olan Zengin, iyi derecede İngilizce bilmektedir.
doğum: mersin 1974
lisans süleyman demirel üniv. iibf
y.lisans süleyman demirel sos bil ens iktisat
doktora istanbul üniv. sos bil enst iktisat politikası
doçentlik alanı iktisat politikası
1978 yılında İstanbul'da doğdu. İlk, orta ve lise öğretimini İstanbul'da tamamladıktan sonra lisans eğitimini Adnan Menderes Üniversitesi Turizm İşl. ve Otel. Yüksekokulu'nda tamamladı. Yüksek lisans ve doktora eğitimini Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalında tamamladı.
1970’de Almanya’nın Hilpoltstein şehrinde doğdu. Bebekken ülkeye geri dönünce doğum yeri hayatı boyunca bir karışıklıktan ibaret kaldı. Malum memlekette kimse yazımını bilmek zorunda değil. Bu yüzden olsa gerek belki elli değişik yazılışına tanıklık tanıklık etti. Ama Almanya ona geniş bir ufuk sağladı. Bir zamanlar annesi, dayısı, yengesi, kuzenleri, komşuları hep Almanya’da olunca orası sanki burasıymış gibi hayatın bir parçası oldu. Yollar, Yugoslavya, Marlboro, Johnny Walker, Nutella, Schwarzkopf, THY daha Türkiye’de bilinmezken onun için sıradan şeylerdi. Yıllar sonra bu markalar Türkiye’ye geldiğinde çocukluğunun ne kadar ayrıcalıklı olduğunu anladı. Ülkenin dışı, sekiz yaşından sonra yaşadığı Nebiyan’ın heybetli zirvelerine bakan o küçücük köyde her zaman onu celbetti.
Çocukken bir ara Karaman’da kaldı. Oradaki görüntüler net değil. O zamanlar her “Almancı” ailenin başına gelen onun da başına geldi. Aile dağıldı. Annesi 1975 Mayıs’ında çocuklarını kaptığı gibi baba toprakları Bafra’ya döndü.
Eğitimini Bafra ve Samsun’da tamamladı. Bir kış günü 28 Aralık 1996’da Berşan’la evlendi. İlayda ve İlber adında dünyalar güzeli iki çocukları oldu. Ağacı yaşken bükememiş olmalı ki ikisi de sayısalcı oldu. Biri zaten Bilgisayar Mühendisi, diğeri Fen Lisesi’nde küçük dağları ben yarattım havasında dolaşıyor. Ha bir de Boncuk adlı annesinin yadigârı kedileri ile yaşayıp gidiyorlar.
Pulları, dağları ve özellikle kitapları seviyor. Hele kitapları onun her şeyi. İster hastalık, ister tutku deyin 1983’ten beri varını yoğunu kitaplara harcıyor.
Allah nasip etti, kitaplar yazdı. Yıllardır, belki birileri okur diye Bosna Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Balkanlar hakkında yazdıkça yazıyor.
Karadeniz’in dağlarına benzemese de 25 yıldır Burdur’da yaşıyor.
Fırsat buldukça Antalya’ya kaçıp operaya falan gidiyor. Sergi geziyor. Festivallere katılıyor.
Denizi pek sevmese de kanyonları, dağları, taşları seviyor. Bu sebepten o dağ senin bu dağ benim geziyor. “Dağlıyım ben” diyor. Valla Kanyonu’ndan Horma’ya, Arapapıştı’dan Tazı Kanyonu’na gitmedik yer bırakmadı. Çocukları küçücükken Sinop’ta Erfelek Şelaleri’ne de tırmandı, Saklıkent Kanyonu’nun sonuna gitmeye de çalıştı. Tabi bazen Turgut Şelalesi’nde olduğu gibi hayal kırıklığına uğradığı zamanlarda oldu. Olsun! Ne çıkar? Gün geldi Selge’den baktı dünyaya, gün geldi Yazılı Kanyon’dan. Bazen de Nebiyan Dağı gibi uludağları gözüne kestirdi. Sivas ve Afyon’da ayazın ne demek olduğunu öğrendi. İsis’de ayran içti. Pozantı’da hayallere daldı. Konya’da Mevlana, Bursa’da Yıldırım, Edirne’de Sinan, Samsun’da Mustafa Kemal, Van’da Selim, Kahramanmaraş’da Sütçü İmam, Malatya’da Battal Gazi oldu. Bir gece yarısı Antep’de beyran içmişliği, Edirne’de ciğer yemişliği var. Nemrut’da güneşin doğuşunu, Ortahisar’da sisin nasıl çöktüğünü gördü. Bazen Hacı Bayram’la bazen Hacı Bektaş’la ama en fazla da Yunus’la hem hal oldu. Çok çok eski zamanlarda Ağrı’nın gölgesi düştü üzerine. Süphan’a bakarak uyudu. En fazla kayan yıldızı Süphan’da seyretti mesela. Kimi zaman Kadirli Yoğunoluk, kimi zaman Andırın’ın Çokak Yaylası’nda gözünü açtı. Dünya’da Piva’nın geçit vermez dağlarını, Moraça’nın derin vadilerini, Mostar’ın hüznünü, Ganj’ın pisliğini, Yamuna’nın bataklığını, Vistül’ün ahengini, Ren’in korkunçluğunu, Sen’in romantizimini, Vardar ve İbar’ın kaynaklarını, Vltava’nın sevimsizliğini, Tuna’nın muazzamlığını gördü ama yine de “illa vatanım” dedi.
Fani gözleri çok yer gördü. Bakü’nün ve Prizren’in betonlaşmasına, Üsküp’ün Ortodokslaşmasına tanık oldu. Sarajevo. O hüzünlü şehirden nasıl turist avcısı bir şehir yaratıldığını üzülerek izledi. Tiflis’te Tamada’yı, Vilnius Trakai’de Karaimleri tanıdı. Paris’te Louvre’da Monalisa’nın gözlerine şöyle bir baktı. Ama bir arka odasındaki Sardanapal’ın Ölümü tablosunun önünde saatler geçirdi. Paris’e Eyfel’in tepesinden, Frankfurt’a Heleba’nın çatısından baktı. Barcelona’dan hiç etkilenmedi mesela. Roma’ya hayret etti. Floransa’da ne var yani demekle yetindi. Venedik’i hiç anlamadı. Dubrovnik ve Kotor’a bayıldı. Budva’nın kıyısından Adriyatik’e ayaklarını soktu. Novi Pazar, Akova (Bijelo Polje), Taşlıca (Pljevlja), Podgorica, Berane o kadar ondan ki. Bar ve Ulcinj’de, hiç unutmaz eşinin “Bak beni Karadağ diye başka bir yere getirmedin değil mi ?” sözüne muhatap oldu. Oralar o kadar bizden yani. Belgrad’dan Viyana’ya annesinin izinden yürüdü. Bebekken ana kucağında gezdiği yerleri kendi oğluyla defalarca arşınladı. Yeni Delhi’nin kaosu ile büyülenirken, Petra’da başka dünyalara yolculuk etti. Kabe’ye yüz sürdü. Mescid-i Nebevi’de gecenin bir yarısı namaz kıldı. Bir zamanlar Şam’da Türk olduğu için çok itibar gördü. Busra’da Peygamberin Rahip Basira ile olan karşılaştığı yerlere elini sürdü. Halep, Hama, Humus yıkılmadan önce oradaydı. Ne Köln Dom’undan ne La Sagrada Familia’dan ne Aziz Petrus Bazilikası’ndan etkilendi. Ne var ki Selimiye’de dizlerinin bağı çözüldü. Riga’da parklarda, Tallin’de sokaklarda, Prag’da belediye otobüslerinde, Viyana’da müzelerde, Budapeşte’de sokaklarda, Varşova’da kafelerde çok vakit geçirdi. Münih’te çocukluğunun Schöller kurabiyesini görünce heyecandan yerinde duramadı. Milano’da Balack Friday’a rastladı. Napoli’de polisin giremediği arka sokaklarda bile rahatça gezdi. Pompei’ye her gidişinde sanki ilkmiş gibi vay be dedi. Bled gölünü oğluşuyla birlikte tam turladı ama Hallstatt’a gece gitme gafletinde bulundu. Avusturya Alpleri’nde Rize mi güzel bura mı diye kafası karışmadı değil. Sofya’yı aklındaki gibi bulamadı, lakin Filibe’yi (Plovdiv) sevdi. Bükreş’in geçmiş ihtişamını gözünde canlandırmaya çalışırken, Bran’da Vlad’ın şatosuna bumuymuş dedi. Braşov’da peynirlerin tadına baktı. İlk sinagogu orada gördü. Estergon’da hüzne, Bratislava’da Türk korkusunun neler yaptırdığına tanıklık etti. Lüksemburg’dan bir şey anlamadı. Helsinki’nin sakinliği ona yaramadı. Belçika’da makoronları sevdi. Belgrad çok güzel ama Novi Sad’ın yeri ayrı dedi. Yenipazar zaten bizden. Tiran’da korkunun izlerine, Kroya’da tarihin nasıl değiştirildiğine güldü. Berlin’de müzeciliğe, Ljubljana’da insanların eğitim düzeyine hayran kaldı. Salzburg’da hâlâ aristokrasinin kol gezdiğini hissetti. Krakow’dan Varşova’ya giderken bir kompartımanı otuz kişi ile paylaştı. Tac Mahal’de yüzlerce Hintli ile türbeyi de gezdi. Trakai diye cennetten bir köşe olduğunu oraya gidince öğrenci. Keturiasdešimt Totoriu’da namaz kıldı. Cesis’te Türk şehitleri için fatiha okurken, Sigulda’yı boş geçmedi. Cesis’e giderken yolda Vangazi diye bir yerin olduğunu görünce ne diyeceğini şaşırdı. O kadar çok Balkanlar’da dolaştı, o kadar oralı oldu ki artık tanıdığı insanlar dâr-ı bekâya irtihallerine tanık olmaya başladı. Şimdilerde Machu Picchu ve Angkor Watt’a takmış durumda. Bazen de rüyasına Orhun’un hülyalı bozkırları giriyor. Kimi zaman Mete gibi Çin Seddini seyretmek istiyor. Allah ömür verirse oralara da giderim diyor. Her zaman THY ona torpil yapsın, ucuza bilet versin diye çok dilek tuttu ama bu dileği hiç gerçekleşmedi. Hele şu Çin Virüsü hayallerini yerle yeksan etti. Eğer avuç içi kadar bahçesi olmasa kafayı bile yiyebilirdi. Allah’tan üç beş makale, kitap ve bahçe derken bugünlere gelebildi.
Kızılından Karası’na çok deniz görmüşlüğü var. Hazar’la Baltığı birbirine çok benzetti. Kızıldeniz’in serinletmediğine, Atlas Okyanusu’nun insan sevmediğine hükmetti. Huyu kurusun Adriyatik’ten Akdeniz’e elini sokmadığı su kalmadı. Ölü Deniz’in gerçekten ölü olduğunu görünce şaşırdı kaldı.
Durmadan ağaç dikti. Özellikle çınar. Ara sıra devletin parkına diktiği ağaçlarla konuşurken görürseniz, sıkıntı yok. Deli değil. Sadece ağaçlarını çok sevdiğinden mazur görün.
.