Bir çok değeri içerisinde barındıran ve insanlığın ortak mirası olan taşınmaz kültür varlıkları, yaşadığımız yapılı çevrenin önemli unsurlarındandır. Kültür varlıklarının etkin bir biçimde korunması ve gelecek nesillere aktarılması kamusal bir görev ve toplumsal bir sorumluluktur. Koruma politikaları ve uygulamalarının meşruiyetini sağlayan kamu yararı ilkesi, koruma adına mülkiyet haklarının kısıtlandığı alanlarda önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ilke gereğince korumadan kaynaklı maliyetlerin kamu tarafından paylaşılması gerekmektedir. Ancak bu maliyetler genellikle taşınmazı koruma kararlarına tabii olan mülk sahipleri ya da kullanıcılar üzerine yüklenmektedir. Bu durumda, koruma alanlarında bulunan mülk sahipleri ya da kullanıcılar koruma kararlarını benimseyememekte, kararların nasıl iptal edilebileceği, esnetilebileceği ya da delinebileceği yönünde çözümler bulmaya çalışmaktadırlar. Tüm bu süreçte kültür varlıkları zarar görebilmekte, koruma süreci sekteye uğrayarak zorlaşmakta ve kamu yararı adına gelişmenin sınırlandırıldığı bu alanlarda sosyal adalet kavramı aşınmaktadır. Bu çalışma, taşınmaz kültür varlıklarına ilişkin koruma politikaları ve uygulamalarını kamu yararı çerçevesinde tartışmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, çalışmanın ilk bölümünde korumada kamu yararının dayanağı olan taşınmaz kültür varlıkları ele alınarak, içerdikleri değerler detaylı bir biçimde incelenecektir. İkinci bölümde koruma politikaları ve uygulamalarında kamu yararının yeri ve önemi tartışılacak; ardından, çalışmanın üçüncü bölümünde, koruma sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve sıkıntılar ortaya koyulacaktır. Çalışmanın son bölümünde ise koruma politikaları ve uygulamalarında sorgulanan ve zedelenen kamu yararı ilkesinin yeniden nasıl tesis edilebileceği yönünde bir tartışma yürütülecektir.
Being common heritage of all humanity and having different values, immovable cultural heritage is important element of the built environment. It is a public task and social responsibility to protect and transmit cultural heritage to next generations properly. Public interest, ensuring the legitimization of conservation policies and implementations, becomes an important concept especially for those areas in which property rights are restricted for conservation purposes. According to this principle, within those places where property rights are restricted in the name of public interest, the cost arising from conservation policies and implementations should be shared socially. However, these costs are loaded, usually, on the owners or users whose property is subjected to the conservation decisions. Consequently, owners and users neither support nor approve conservation decisions, and they try to find different ways to revoke, stretch or bypass conservation decisions. All these processes results in damage or destruction of the cultural heritage, complication of planning activities and erosion of social justice within the conservation areas where urban development is restricted in the name of public interest. Aiming to discuss conservation policies and implementations with reference to the public interest principle, the first part of the study examines the values of cultural heritage in details as the basis of public interest in conservation decisions. The role and importance of the public interest in conservation policies and implementations are discussed within the second part of the study; and then, the third part reveals the problems in ensuring the public interest principle during the conservation processes. The last part is about the discussion on how to re-achieve the public interest principle in conservation policies and implementations.
conservation policies immovable cultural heritage public interest
Diğer ID | JA39DD48BF |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Temmuz 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Cilt: 5 Sayı: 11 |